Başarı kelimesi, herkesin hayatında önemli bir yer tutan ve kişisel yaşam durumuna göre farklı anlamlar içeren bir terimdir. Vikipedi, basitçe istenen bir şeyi elde etme olarak tanımlarken, Türk Dil Kurumu, başarma işi ve/veya muvaffakiyet olarak ifade eder. Başarı, bir kişinin algısına göre değişebildiği gibi, insanların beklentileri, yetenekleri, değerleri ve inançlarına bağlı olarak da farklılık gösterebilir.
İş yaşamında genel olarak başarılı kabul edilen bireyler, kariyerinde yükselen, hedeflerine ulaşan, saygı gören ve model alınan kişilerdir. Bu yazıda, iş yaşamında başarı elde eden bireylerin üç temel özelliğini paylaşmak istiyorum.
Birinci özellik, bu bireylerin hayatlarında net hedeflere sahip olmaları ve karşılarına çıkan zorluklara rağmen hedeflerini gerçekleştirme azim ve kararlılığına sahip olmalarıdır. Yaptıkları seçim ve kararların hatalı olduğunu erken fark etmeleri ve vazgeçebilme yetenekleri, hedef odaklı ve kararlı olmanın tamamlayıcı bir özelliğidir. Bu kişiler, hataların dünyanın sonu olmadığına inanır ve deneyim olarak görürler. Onları başarılı kılan bir diğer etken, hatalarının sorumluluğunu üstlenmeleridir.
Doğası gereği, performans değerlendirmelerimizde yöneticimiz tarafından verilen düşük puanları genellikle beklentilerimizin altında bulurken, yüksek puanları tartışmasız bir şekilde hak ettiğimizi düşünürüz. Bu başarılı insanlar, şok, pazarlık, öfke duygu durumlarını hızlı bir şekilde aşarak adaptasyon ve aksiyon aşamasına geçerler. Genellikle kendilerine şu soruları sorar ve geleceğe yönelik bir plan hazırlarlar: “Evet, puanım düşük, ancak sorumluluğu kabul ediyorum. Şimdi bir sonraki dönem istediğim puanı almak için odaklanmalıyım. Bu durumda önümüzdeki dönemde yapmam gerekenleri ve aksiyon planımı üzerinde çalışmalıyım. Bu planı gerçekleştirirken kimlerden destek alabilirim? Kimlerin ve hangi konuları kontrolüm içinde yönetebilirim?”
İkinci özellik, sürekli gelişim arzusu ve eleştirileri gelişim fırsatı olarak değerlendirebilme yeteneğidir. Bazı insanlar eleştirildiklerinde bunu kişisel algılayarak tepkisel davranabilirler. Bazıları ise tepkilerini erteleyerek geribildirimin doğruluğunu gözlemleyerek, test ederek ve bir gelişim fırsatı olup olmayacağını değerlendirirler. Bu bakış açısı, esnek olmayı ve farklı fikirlere açık olmayı gerektirir.
Son olarak olumlu düşünme özelliğine değinmek istiyorum. Olumlu cümleler kullanan, bardağın dolu tarafına bakmayı bilen insanlar iş ve özel hayatlarında çok sevilen ve en çok birlikte olunmak istenen insanlar oluyor. Son moda tabiriyle onlara enerjileri çok iyi diyoruz. Görüşmelerde birçok insan aynı olayı farklı kelimeler ve duygu durumuyla anlatabiliyor. Örneğin o gün hava kapalıysa; olumlu etki bırakan çoğu kişi bu durumu “Bugün güneş yok” şeklinde paylaşıyor. Nasıl olduklarını sorduğunuzda “çok kötüyüm” ya da artık klişeleşmiş “çok yoğunum” yerine “daha iyi olabilirim” ya da “iş tempom yüksek” diyorlar.
Aslında zihnimizde canlandırdığımız resimler farkında olmasak da insanlarla kurduğumuz ya da kuramadığımız iletişimin kaderini belirliyor. Ayrıca başkaları hatta kendi hakkımızda düşündüğümüz ve söylediğimiz olumsuz şeyler de bizi olumsuz etkiliyor. Aslında yaşadığımız her olay ona yüklediğimiz duyguyla bedensel ve zihinsel olarak hafızamızda yer alıyor ve ileride önümüze bizi sabote edecek bir engel ya da teşvik edip başarıya götürecek bir katkı olarak çıkabiliyor. Kimileri buna kader, kimleri ise şans diyor. Ben ise kısaca Mevlana’nın da dediği gibi aslında “Ne Düşünüyorsan O’sun” diyorum.